Kısa süre kaldığımız bu şehre fazla hazırlıklı gitmemiştik. Aklımda bir- iki yer vardı , Sonrasında nereyi beğenirsek girip deneyecektik. Zaten şehir de ne isterseniz, neyi seviyorsanız fazla fazla var. Açık büfelerden güzel restoranlara kadar çeşitleme fazla. Zaten otelimizin hemen yan sokağında bulunan Arjantin restoranına gidiyoruz. Çokta pahalı değil. Bir çok yerde yediğimiz fiyatlara sahip. Türkiye şartlarına göre pahalı tabi ki. Biz de aynı paraya masayı donatırız. Neyse ilk restarontımız Cau ..
CAU ( Damstraat 5 ) : Açık mutfağı ve hareketli sokağı da görebileceğimiz alt katta oturup harika yemekler yedik.. Mekan, servis, yemek kalitesi harika.. Eşim seçtiğiniz sığır etini istediğiniz gibi pişirdikleri bir et seçti. Ben kanlı etler getirebilirler korkusuyla tavuk eti seçtim ama korkum yersizmiş. Çünkü oldukça lezzetli , tam istediğiniz gibi pişmiş et geldi. Salataları da oldukça lezzetliydi. Gerçi benim yediğim tavukta oldukça lezzetliydi.
Jamie's Fifteen (Jollemanhof, 9) : Burası merak ettiğim , oldukça uzun arayışlar sonucu bulduğum bir restoran. Çünkü yakındır diyerek şehir merkezinden olduğu yere kadar gecenin bir vakti yürüdük yürüdük. Dışarıdan pek gözükebilen bir yer olmadığından bulamadık . Tam ümidimizi kesmişken bulduk. İçeriye girince çok güzel , nezih bir yere geldiğimiz anladık ve çok beğendik. Ünlü şef Jamie Oliver’ın harika projelerinden biri olan Fifteen’in Amsterdam şubesine gelmeyi çok istiyorduk. Sokaklardaki işsiz, geleceksiz gençleri bu proje kapsamında eğiten sonra da onlara iş ve gelecek sağlayan Jamie Oliver bu restoranları birçok Avrupa ülkesinde açmış. Hatta geçen gün İstanbul'da da açıldığını öğrendim. Galiba Zorlu Center' da..Burada da çok güzel yemekler yedik.
Wok To Walk : Bir çok yerde şubesi çin yemekleri olan restoran Hemen alıp çıkarsınız, isterseniz orada yerseniz .. Ben çin yemeklerini özellikle noddle çok sevdiğim için hemen bu tarz yerleri arıyorum bir yere gittiğimde. Amsterdam' da bulduk ve memnun kaldık.
Bu restoranlar dışında güzel kafelerde oturup kahve molası verdik. Hava yağışlı ve soğuk olunca sıcak bir mekan gibisi yok. Gittiğimiz her kafede güzeldi.
Öğle karnımız acıktığı için zaten gezerken de kapısına geldiğimiz Screaming Beans memnun kaldığımız bir kafe oldu. Hem salataları hem sandviçleri güzeldi.
Sandviçleri hafif ve lezzetliydi. Ortam da kalabalık olmasına rağmen fazla gürültülü değildi. Çocuklarla gelenler sakin bir şekilde oturup sohbet ediyordu. Bir de bizim kafeleri düşndüm, çocuklarımız olunca iyice curcuna oluyor. Nasıl başarıyorlar bilmiyorum..
Kanal kenarlarında güzel kafeler var ama çok soğuk olduğundan oturan yoktu.
Turlarla gitmemenin avantajı oradan oraya koşturmamak , o şehrin havasına girip sanki oralıymış gibi havaya girmek en güzeli. Gezilerimizde Allahtan kendimizi hemen oraya endeksliyoruz. En güzeli Türkiye 'de ki gündemden uzaklaşmak.
En sevdiklerimden biri kitaplarımı yanımda götürmek, bir sayfa da olsa okumak.
En güzel kafeyi sona sakladım. Cafe Brecht..Sanki zaman tünelinden geçip 1950 'li yıllara geçtik bir anda. Ortam , ışık, kitaplar, koltuklar nasıl güzel bir kafe...Çayları ve tatlıları denemeden olmaz..
No comments:
Post a Comment